İZMİR – İsrail’in Gazze’ye saldırıları 7 Ekim’den bu yana devam ediyor. İsrail’in Gazze’ye saldırılarını ve güncel gelişmeler ışığında Filistin meselesini değerlendiren Filistin diasporasından Daher Kanaani’ye göre, Gazze’deki rehinelerin bugüne kadar olan ölümleri İsrail ordusunun bombardımanı ve ‘kurtarma çabalarından’ kaynaklanıyor.
“Bunu işgal ordusu sorumluları da son açıklamalarında itiraf ediyor” diyen Kanaani, “Filistin direniş örgütleri, sivil rehineleri teslim ettikten sonra, kendi halkını katliamdan korumak için askeri rehinelerin takasını ateşkes olmadan müzakere etmeyeceğini net olarak belirtiyor. Bu katliamı durdurabilecek tek gücün bu olduğunu düşünüyor. Muameleye bakıldığında ise sivil rehinelerin çıktığı görüntüleri gördük, bombardıman altında kalmış olmalarına rağmen direnişçilerle gülümseyerek vedalaşan rehineleri gördük. Karşısında ise özgürlüğüne kavuşmuş Filistinli esirlerin haline baktığımızda, aç susuz, günler boyu soğukta yatırılmış, elleri kolları kırılan esirleri gördük. Filistin direnişi, ortak aklıyla bu ahlaki üstünlüğü sağlıyor” değerlendirmesinde bulundu.
Filistin davası neydi? Gazze yıllardır nasıl yaşıyordu? Hamas’ın Gazze toplumunda karşılığı nedir? Filistin diasporasının yaşananlara dair düşünceleri neler? Türkiye devletinin tutumu Filistin kamuoyu tarafından nasıl değerlendiriliyor? Filistin diasporasından Daher Kanaani sorularımızı cevapladı.
‘İŞGAL ORDUSU, KENDİ HALKINI ÖLDÜREN BİR ÖLÜM MAKİNESİNE DÖNDÜ’
7 Ekim’den bu yana Gazze’de tam bir insanlık trajedisi yaşanıyor. Hastanelerin bile bombalandığı soykırıma uğrayan bir halk ve can çekişen bir Gazze acı gerçeği ile karşı karşıyayız. Öncelikle bir dizi manipülasyonun olduğu, kafa karışıklığının yaratıldığı bu kaotik duruma nasıl gelindi? Filistin davası neydi? Gazze yıllardır nasıl yaşıyordu?
Filistin davası 100 yıllık bir dava. Filistin halkı 100 yılı aşkın Siyonist hareketinin sömürü ve istila politikaları ve girişimlerine karşı mücadele ediyor. Filistin mücadele sürecinde birçok noktada birçok tarihsel dönüm noktası yaşandı, bunlardan biri de 7 Ekim olmalı. 75 yılı aşkın süren modern dünyanın en uzun işgaline karşı, tarihsel haklarını ve insani yaşam haklarını tanımayan Siyonist rejimin karşısında Filistin halkı, on yıllardır mücadelesini sürdürüyor. İşgal ise bu yıllar boyunca, dünya tarafından hiçbir yaptırımla karşılaşmadığı için daha da ağırlaşarak ve ölüm makinesini daha da şiddetlendirerek, istila ve sömürü politikalarını artırarak devam ediyor.
Siyonist hareketi ve arkasında duran emperyalist-Anglosakson-yerleşimci zihniyet, yerleşim alanlarının tüm Filistin’i kapsayacak şekli alması için planlarını sürdürüyor. Ve son 20 yıl içinde Kudüs’ün statüsünün değiştirilmesi ve tamamen İsrail’e ilhak edilmesi, uluslararası olarak yasadışı olduğu bildirilen Batı Şeria‘daki yerleşimcilik faaliyetlerinin genişletilerek devam etmesi, Gazze Şeridi’nin 15 yılı aşkın süren ağır bir abluka altında kalması ve sık aralıklarla bombardımana ve yıkıma uğramasını barındıran bir süreç yaşandı.
Öte yandan, Gazze’de yaşayan nüfusunun yüzde 90’ı işgal devletinin kurulmuş olduğu topraklardan gelen mülteci nüfus. Toprağını kaybedip küçücük bir yere sıkıştırılan milyonlarca insan kuşatma altına alınıyor ve yaşam koşullarını dahi sürdüremiyor. Elektriğin olmadığı, ilaç girişlerinin önemli bir kısmının yasaklandığı, birçok hammaddenin girişinin yasak edildiği, havaalanının, limanın olmasının yasaklandığı ve tüm kapılarının sımsıkı tahkim edildiği, karadan, denizden ve havadan ağır bir kuşatma altında 360 kilometrekarelik bir alandan bahsediyoruz. Bu koşullara karşı direnişi yükselten Gazze halkı kendi varlığını ve Filistin halkının davası için en kısıtlı imkanlarla direnişi sürdürerek büyük bir mücadele veriyor.
İsrail’i zaten her türlü suçuna rağmen destekleyen Batı ana akım medyası hemen Siyonist devletin propagandasını desteklemeye geçti. Daha sonrasında yalan olduğu ortaya çıkacak olan ve İbrani basında sonradan yalan olduğu ortaya konan birçok propaganda; çocukların kafasının kesildiği, tecavüzlerin olduğu yalanları, yaşlıların ve çocukların kasıtla hedef alınması gibi hiçbir zaman ispatlanmayan birçok şey… İşgal ordusu, dağılmasıyla beraber, sağa sola ateş eden bir deliye dönmüştü, kendi halkını ve sivillerini öldüren bir ölüm makinesine döndü. Kendi protokollerinde, kendi askerlerinden ve halkından rehine olduğunda, eğer rehine alınamayacak durumdaysa hem rehinenin hem de onu tutuklayan tarafın öldürülmesinin doğru bir taktik olduğunu söyleyen protokollerine uydular ve bunu dünyaya, Filistin direnişine mâl etmek için batı medyasına servis ettiler. Şu an daha savaş bitmeden bile İsrail vatandaşlarının, işgal ordusuna ve başbakanına karşı kendi sivillerinin öldürme davalarını açmaya hazırlandığı bir süreçteyiz. Savaş hali dinince, dinerse eğer, daha farklı boyutlarına da vakıf olacağız.
‘İSLAMİ HAREKETLER, 2000’LERDEN İTİBAREN ÖNEMLİ MEVZİ KAZANDI’
Hamas’ın Gazze toplumunda karşılığı nedir? Öncesi ve bugün için resmin bütününü görmek istersek neler söylersiniz?
Hamas, Filistin halkının asli bir parçası ve siyasal haritasında bir politik partidir. 1980 ve 90’larda, dünyada ilerici ve demokratik hareketlerin gerilemekte olduğu dönem, bölgemizde Siyasal İslam’ın yükseldiği bir dönemdi. Siyaset boşluk tanımaz! Bir hareket gerilerse yerine başka bir hareket doğar. Bu ilkeler Filistin halkının süregelen tarihsel mücadelesinde aynı şekilde tekerrür eder.
Bu dönemlerde Filistin ulusal burjuvazisinin olduğu Fetih Hareketi, direniş yerine müzakere yolunu seçmesi ile büyük bir başarısızlığa ve hüsrana uğradı. Çünkü müzakere ettiği Siyonist yapı Filistin halkının herhangi bir hakkını tanımamak üzerine kurulu bir ideoloji ve bir siyaset formudur. Müzakere yoluyla hiçbir şeyi elde edemeyen ve bilakis Filistin halkının haklarını daha da kaybettiren Fetih Hareketi gerilemeye devam etti ve ediyor.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi tarihsel olarak Filistin davasında önemli bir rol oynamış olan Filistin solu da dünyanın herhangi bir yerinde destek göremediği ve kaynakları azaldığı için direniş yolunu seçse de gerilemeye mahkûm oldu. Yalnız Filistin halkı nazarında Filistin solunun gerilemesi ilkesel bir gerileme değil, sadece güç gerilemesidir. Direniş bayrağını 80’lerde ve 90’larda yükselten İslami hareketler, 2000’li yıllardan itibaren önemli bir mevzi kazanmaya başladı. Filistin halkının silahlı direnişinin önemli unsuru haline gelen bu hareketler bugün Gazze yönetiminde. İslami hareketler büyümeye başladığı dönemlerde işgal devleti büyümesine göz yummuştu, nedeni de o dönemde direniş bayrağını taşıyan ulusal ve sol hareketlerin karşısında durabilecek ve onları geriletebilecek bir muhalefet yaratmak isteğiydi. O dönemlerde uslu gibi görünen İslami hareketler onun için kontrol edilebilir gibi görünüyordu. Ancak bugün işgal devleti, kontrol edemediği ve direnişin ön safhasına giren bu İslami hareketleri yok etmek için büyük çabalar içerisinde.
‘ARTIK TÜRKİYE’NİN İSRAİL’LE OLAN TİCARİ İLİŞKİLERİ KONUŞULUYOR’
Türkiye Hamas’a açıktan destek sunan tek ülke gibi görünüyor. Öte yandan, Netanyahu’ya ‘Gazze kasabı’ diyen Türk hükümeti, İsrail’le ticareti de kesintisiz olarak sürdürüyor. Türkiye devletinin tutumu Filistin kamuoyu tarafından nasıl değerlendiriliyor?
Bölgesel güç ittifaklarında, Hamas desteğini iki farklı ittifaktan alıyor. Politik destek ve parasal akış desteğini Katar ve Türkiye üstleniyor. Bu, Müslüman Kardeşler ideolojisi etrafında toplanan bir ittifak olarak görünüyor. Yalnız Hamas’a askeri ve lojistik imkanını sağlayan ittifak, gücünü Hizbullah, İslami Cihat, Irak ve Yemen direniş hareketlerinden ve onların arkasında duran İran’dan alıyor ve bu ittifak ‘Direniş İttifakı’ olarak tanımlanıyor. Bu anlamıyla Hamas’a direnişçi bir örgüt olması için en önemli destek unsurunu sunan Türkiye değildir. Türkiye hükümeti böyleymiş gibi görünmek istedi. Nedeni de Arap dünyasına açılmanın Filistin davasından yola çıkarak olabileceğini bilmesidir. Filistin, halklar nezdinde bir turnusol rolü oynadığı için Filistin’le yüksek dayanışma çıkışları ve yüksek hamasetle sözlü destekleri Türkiye’ye Arap dünyası pazarını açtı. Özellikle 2010 yılının sonunda bunu fark eden hükümet o yıllarda Filistin’i sahiplenerek Arap dünyasına açıldı. Arap dünyasında ana akım medyanın en önemli bölümünü tutan Katar da Türkiye’nin bu propagandasını Arap dünyasına pazarlıyor ve aynı zamanda Türkiye’nin İsrail ile yükselen ilişkilerini gizliyor.
Yalnız bu son saldırıda, önceki saldırılarda olmadığı kadar Türkiye’nin İsrail’le olan ticari ilişkileri konuşuluyor. Gazze halkının soykırımdan geçtiği, hastanelerinin bombalandığı, elektriğin tamamen yok olduğu, içme suyunun, yiyeceğin bulunmadığı bu savaşta, Türkiye’nin, ölüm makinesine dönüşmüş işgal devleti ve ordusuna ‘ticari ilişkiler’ adı altında verdiği destek artık görünür hale geldi. Filistin halkı artık sözlü desteklere fazla kulak vermiyor. Katar medyası hâlâ Türkiye’ye bahaneler üretiyor ve Türkiye’nin bu ticari ilişkilerini aklamak için propaganda yayıyor. Yalnız direnişin askeri kanat açıklamalarına ve söylemlerine baktığımızda, bütün bu savaş boyunca teşekkürlerini Irak’taki direnişe, Lübnan’daki Hizbullah direnişine ve Yemen’deki Husi direnişine, yani direniş ittifakına yöneltti. Katar’ın arabuluculuk oynadığı bu dönemde, Türkiye fazla anılmıyor.
‘7 EKİM HAMLESİNİ TÜM ÖRGÜTLER SAHİPLENİYOR’
Türkiye’de Filistin davasını destekleyen sol ve demokrat kesimler açısından 7 Ekim’de IŞİD eylemlerini andıran görüntülerin sosyal medyaya düşmesi büyük şok yarattı. Operasyon Odası’nda sol ve sağ ya da laik ve İslamcı grupların askeri kanatlarının birleştiği ilan edilmişti. Bu birlik, 7 Ekim’deki o görüntülerin ardından sorunsuz devam ediyor mu? İçeride bir tartışma var mı? Ayrıca rehinelerin salıverilmesinin durdurulması, bazı rehinelerin infaz edildiği haberleri üzerine tartışmalar oluyor mu?
Türkiye’de solda duran kimi demokratik ve özgürlükçü hareketlerin, işgal devletinin ve batı sömürgeci devletlerinin medya propagandasına kapılıp Filistin davasını 7 Ekim’de başlayan bir Filistin saldırısı gibi gören bakış açısına kapılmaları anlaşılır gibi değil. Zaten buna kapılan bir kesim bocaladı. Yalnız Filistin tarihini ve mücadelesinin durduğu yeri doğru yerden okuyan hareketler, Filistin’i destekleyen pozisyonlarını net olarak beyan etti. Hamas’ı İslami bir hareket olmasından dolayı IŞİD’e benzeten batı medyası propagandası, delili olmayan, sadece kameraların bazı görüntülerine dayandı ve İsrail’in kendi sivillerine karşı işlemiş olduğu katliamı görmezden gelerek halkın infialiyle yaşanan kimi görüntüleri direniş militanlarına mâl etti. IŞİD’i tartışmak uzun sürer ama şunu hatırlatmak gerekir ki IŞİD, bölge halklarına büyük zulümler işlerken ve vahşi katliamları sürdürürken, ABD’ye veya İsrail’e tek bir eylem gerçekleştirmemişti. Suriye, Lübnan, Irak ve Gazze’de Filistin dahil tüm bölge halklarını hedef alan ve büyük katliamlar gerçekleştiren bu örgüt, Siyonizm’i ve arkasında duran emperyalist güçleri hedef alan Filistin direniş örgütlerinin bir parçası olan ve ömrü 35 yılı bulan Hamas ile eş tutulamaz. Dediğiniz gibi Hamas aynı zamanda tek başına direnen bir örgüt de değil, beraberinde direnen başkaca siyasi eğilimde örgütler de var. Filistin halkının örgütü olan Hamas, IŞİD ve Siyonist işgal ordusu gibi farklı ülkeler ve toplumlardan gelen toplama bir terör örgütlenmesine de benzetilemez.
Filistin halkının direniş tarihinde birçok farklı yöntemler denendi. Bu yöntemler zaman zaman ses getirdi, zaman zaman başarı getirdi. Kimi zamanlarda, kimi eylemlerin Filistin halkına ve davasına zarar verebileceği tartışmaları elbette sürüyor. Önceleri Filistin solunun yaptığı uçak kaçırma eylemleri, benzer şekilde 90’larda ve 2000’lerin başında uygulanan fedai intihar eylemleri gibi eylemler Filistin direniş örgütlerince değerlendirilip artık işlevini yitirdiği ve Filistin halkının davasına zarar verdiği kanaatine varılınca terk edildi. Yalnız bugün baktığımızda, 7 Ekim hamlesini tüm örgütler sahipleniyor çünkü bu hamle çok doğru zamanda doğru yöntemle yapılmış bir hamle olarak görünüyor. Sonrasında oluşmuş kontrolü olmayan halk infiali ve beraberinde gelişmiş münferit olayların kimi zarar verici görüntüleri yarattığını gördük, savaş bittiğinde bunlar konuşulur elbette. Rehinelerin öldürülmesine direniş örgütleri izin vermez.
Bugüne kadar İsrailli rehineleri öldüren tek şey işgal ordusunun bombardıman ve askeri yöntemlerle onları sözde kurtarma çabası oldu. Bunu işgal ordusu sorumluları da son açıklamalarında itiraf ediyor. Filistin direniş örgütleri, sivil rehineleri teslim ettikten sonra, kendi halkını katliamdan korumak için askeri rehinelerin takasını ateşkes olmadan müzakere etmeyeceğini net olarak belirtiyor. Bu katliamı durdurabilecek tek gücün bu olduğunu düşünüyor. Muameleye bakıldığında ise sivil rehinelerin çıktığı görüntüleri gördük, bombardıman altında kalmış olmalarına rağmen direnişçilerle gülümseyerek vedalaşan rehineleri gördük. Karşısında ise özgürlüğüne kavuşmuş Filistinli esirlerin haline baktığımızda, aç susuz, günler boyu soğukta yatırılmış, elleri kolları kırılan esirleri gördük. Filistin direnişi, ortak aklıyla bu ahlaki üstünlüğü sağlıyor.
‘BASKINLARA RAĞMEN BU DİRENİŞ YÜKSELMEYE DEVAM EDİYOR’
Gerek Aksa Tufanı adından gerekse Hamas ve müttefiklerinin Kassam Tugayları’nın ilk bildirisinden anlaşılan, Filistin halkından bir intifada beklentisi vardı. Yani direnişin Doğu Kudüs ve Batı Şeria’da yayılması bekleniyordu ancak bu gerçekleşmedi. Aksine İsrail’den ağır devlet terörü ve operasyonlar geldi ve devam ediyor. Bu konuda neler söylersiniz?
İntifada kelimesi ‘ayağa kalkma ve silkinme’ anlamına geliyor. Çağrıda ‘intafidu’ yani ayağa kalkın diyen Kassam Tugayları Sözcüsü, intifadaya değil direnmeye ve direniş boyutlarını büyütmeye davet ediyordu. Batı Şeria’da direniş, birkaç yıldır işgalin kuşatmalarına rağmen ve işgali destekleyen Filistin yönetimi polisine rağmen yoğun bir şekilde sürüyor. Baskıların ve ölüm makinesinin yoğun bir şekilde işlendiği Batı Şeria’da geniş kitlesel bir halk hareketi yayılması beklenemez. Orada da silahlı direnişin sesleri yükseliyor ve tüm baskılara rağmen bu dönemde çok önemli eylemler gerçekleştiriyor. 5 bine yakın Filistinlinin tutuklandığı, yüzlercesinin ölüme ve idama mahkûm edildiği baskınlara rağmen bu direniş yükselmeye devam ediyor.
‘SİVİL ÖLÜMLERİ DURDURMAK DÜNYANIN SORUMLULUĞUNDA’
Bir başka çağrı ve dolayısıyla beklenti, Hizbullah başta olmak üzere bölgedeki İsrail karşıtı güçlere bir toplu ‘cihat’ çağrısıydı. Bu anlamda bazı destek eylemlerine rağmen -bunlara askeri eylemler de dahil- bir toplu seferberlik gerçekleştiğinden söz etmek zor. Bu açıdan bakıldığında sizin değerlendirmeniz nedir? Filistin diasporasının yaşananlara dair düşünceleri neler?
İki ayı aşkın süren bu saldırıların karşısında Filistin halkına en önemli desteklerden biri, işgal devleti kuzey cephesi, yani Lübnan’ın güneyindeki Hizbullah’ın yoğun bir şekilde eylemleri başlatarak sürdürmesi ve Husilerin gemi ticaretini ve özellikle İsrail’e giden gemileri durdurması oldu. Bu fiili anlamlar içeren iki destek, denklemleri değiştirmek için önemli bir rol oynamaya devam ediyor. Elbette ki dünyada devam eden dayanışma eylemleri, İsrail’i boykot etmek ve onu tecrit etmek için yükselen sesin ve kitlelerin gücü yadsınamaz. Bu ses ve güç ise işgal devletine büyük bir basınç sağlıyor. Yalnız bölgesel çapta askeri olarak bir destek meselesinden bahsediyorum. Elbette ki Filistin halkının bir beklentisi var, bölgede Arap ülkeleri ve bölgesel güçlerin yapamadığını, bu direniş güçlerinden bekliyor ve onlar yapıyor. Bu müdahaleler sınırlı da olsa özellikle işgal ordusunun neredeyse yarısının Gazze’ye yönelmesi yerine Lübnan sınırını tutmak zorunda kalışı çok önemli bir askeri destek olarak görülmeli. Öte tarafta, Filistin direnişi tüm yıkıma ve saldırganlığa rağmen hâlâ güçlü duruyor. Filistin direnişi tehlikede olursa bu müdahalelerin çapının yükseleceğine inanıyor Filistin halkı. Bu bölgesel örgütlerin vazifesi Filistin direnişinin ayakta kalmasını sağlamak. Sivil ölümleri durdurmak ise dünyanın sorumluluğunda…