Muhalefetin ‘Can Atalay Kararı’ İtirazını TBMM Başkanvekili Bozdağ İşleme Koymadı.

CHP, Saadet Partisi ve İYİ Parti, Can Atalay’ın milletvekilliğini düşüren Yargıtay kararının okutulması sırasında ‘katibin konuşmasının duyulmadığı’ bu nedenle Atalay ile ilgili kararın yokluğunun, bulunmadığının tespiti için TBMM Başkanlık Divanı’na başvuruda bulundu. Oturumu yöneten TBMM Başkanvekili Bekir Bozdağ, “Dün yapılan işlem Anayasa’ya uygun ve Anayasa’nın uygulaması şeklindedir ve tekemmül etmiş bir işlemdir, tamamlanmış bir işlemdir” diyerek dilekçeyi işleme almayacağını söyledi. Bozdağ’ın bu açıklamasına itirazlar üzerine usul tartışması açıldı. CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın “İki mahkeme arasında atadığınız adamlar kapışıyor utanmadan bunu sorun haline getiriyorsunuz, insan biraz utanır. Biz mi atadık AYM üyelerini, Yargıtay üyelerini? Dünyada hiçbir parlamento, üyelerinden birinin vekilliğinin bir yargı kararı ile düşürülmesini bu kadar hevesle, şevkle karşılayamaz. Bu kadar hevesle, şevkle birinin parlamentodan düşürülmesini alkışlamayın. Hiç olmazsa deyin ki ‘Ayarı bozulan kantar bir gün bizi de tartar.’ Herkes kendi hesabını şu anda tarih önünde veriyor” dedi.

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya ve İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta, bugün TBMM Başkanlık Divanı’na başvuruda bulunarak, dün Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşüren Başkanlık sunuşunun yokluğunun, bulunmadığının tespiti için talepte bulundu. Meclis Başkanvekili Bekir Bozdağ, dün yapılan işlemin Anayasa’ya uygun olduğunu belirterek “Anayasa’nın uygulaması şeklindedir. Tamamlanmış bir işlemdir bu nedenle dilekçeyi işleme alamıyorum” dedi. Bozdağ, konuya ilişkin usul tartışması açtı.

Saadet Partisi Grup Başkanvekili Bülent Kaya, şunları söyledi:

“BUGÜNLER GELİP GEÇECEK AMA HUKUKTAN YANA OLANLAR HER ZAMAN ONURLU BİR ŞEKİLDE ANILACAK”

“Karara gerekçe uydurmak, kararın hukuki olduğu anlamına gelmez. En kötü kararın bile altında koca koca hukukçuların gerekçeleri vardır. 12 Eylül askeri darbesini yapanların da kendilerine göre gerekçeleri vardı. Refah Partisi’nin kapatılma davasına ‘evet’ diyen Anayasa Mahkemesi üyelerinin de hepsi koca koca anayasa hukukçularıydı. Fazilet Partisi kapatılırken de altında anayasa hukukçularının imzası vardır ve kendilerine göre ürettiği gerekçeler vardı. Merve Kavakçı’nın milletvekilliği düşürülürken de gerekçe uyduran hukukçular vardır. 412 milletvekili başörtüsüyle ilgili bir kanunu bu mecliste çıkarırken Anayasa Mahkemesi’nde o kanunu iptal ederlerinin de uydurdukları gerekçeleri vardır. Yine AK Parti’nin kapatılma davasına karar veren Anayasa Mahkemesi üyelerinin de uydurdukları gerekçeleri vardı. 2002 yılında Tayyip Erdoğan, Yüksek Seçim Kurulu tarafından seçimlere giremez diyen kararının altında da koca koca hukukçuların ürettiği gerekçeleri vardı. Bugün gerekçe üretmek bu konunun hukuki olduğu manasına gelmez. Sadece o gün gerekçe üretenler bugün utançla anılıyorlar ama o olayın mağduru olan herkes bugün onurlu şekilde anılıyor. Bugün bu konuya sizler gerekçe üretebilirsiniz, gerekçeler uydurabilirsiniz ama emin olun vicdan sahibi hiçbir kimse bu konuda bir gerekçe ileri sürmeye bile tenezzül etmez. Erdoğan, Meclis’e giremez diye karar aldığınız zaman oturup sakin sakin beklediniz mi? Elbette demokratik tepkilerinizi ortaya koyacaktınız ve sonuna kadar koymalıydınız. Bütün bu süreçlerde bu uydurmuş gerekçeler sizin içinizi acıtmıştı ama maalesef bugün uydurulmuş olan o gerekçelerin sizin içinizi acıtmamış olması mümkün değil. Ben dün gece vicdan azabından dolayı yastığa rahatlıkla başınızı koymadığınızı çok iyi biliyorum. Çünkü eskiden TRT’de darbe bildirileri okuyordu. Şimdi siz Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi yok hükmündedir kararını burada tıpkı darbe bildirisi gibi okudunuz hem de alkışlar protestolar arasında okudunuz. Meclis Genel Kurulu’nda sükunet yoksa ara vermeniz gerekiyordu ama görevimizi o kadar kutsamıştınız ki hiçbir gürültüyü dinlemeden bir an önce omuzlarınızdan onu atmak istediniz. Onu attınız ama vicdanınıza büyük bir yük yüklediniz. Bunu tarih yazacak hiçbir zaman unutmayın. Bugünler gelip geçecek ama hukuktan yana olanlar her zaman onurlu bir şekilde anılacak.”

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın şunları söyledi:

“DÜNYADA HİÇBİR PARLAMENTO, ÜYELERİNDEN BİRİNİN VEKİLLİĞİNİN BİR YARGI KARARI İLE DÜŞÜRÜLMESİNİ BU KADAR HEVESLE, ŞEVKLE KARŞILAYAMAZ”

“Anayasa Mahkemesi üyelerini de siz atadınız Yargıtay üyelerini de atadınız. İki mahkeme arasında atadığınız adamlar kapışıyor utanmadan bunu sorun haline getiriyorsunuz, insan biraz utanır. Biz mi atadık AYM üyelerini, Yargıtay üyelerini? Dünyada hiçbir parlamento, üyelerinden birinin vekilliğinin bir yargı kararı ile düşürülmesini bu kadar hevesle, şevkle karşılayamaz. Siyasi yargılama nedir biliyor musunuz, başınıza gelince anlarsınız, biz çok siyasi yargılamadan geçtik. Bu kadar hevesle, şevkle birinin parlamentodan düşürülmesini alkışlamayın. Hiç olmazsa deyin ki ‘Ayarı bozulan kantar bir gün bizi de tartar.’ Herkes kendi hesabını şu anda tarih önünde veriyor. Burada stenograflar not edemezken, katibin söylediğini kimse duyamazken sükunet sağlanamamışken nasıl okuttu bu kararı? Burada rahmetli Hasan Bitmez bu kürsüde düşerken aranızdan ‘Allah gazabını verdi’ diye bağıranlar vardı bunu saptayamayan stenograflar o yazıyı nasıl saptadılar?”

Sataşma gerekçesiyle konuşan AKP Grup Başkanvekili Abdullah Güler ise şunları belirtti:

“90’LI YILLARDA BAŞÖRTÜSÜ ZULMÜNE BIR UYDURMA GEREKÇE ILE ALKIŞ TUTANLAR, 367 MESELESINDE ALKIŞ TUTANLAR BIZLERE HUKUK DERSI VEREMEZ”

“Anayasamızın 138. maddesinin son fıkrası ne diyor? Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundanız yani yasamanız. Bu organlar ve idare mahkeme kararlarını hiçbir surette değiştiremez ve bunları yerine getirmesini geciktiremez. Yani arkadaşlar diyor ki, Anayasa’mızın 138. maddesinin son fıkrasını kaldırın, görmeyin. Neden, bizim şu anda bu işimize geliyor. Klasik CHP tavrı işte. İşinize geldiğinde AYM’nin 153. maddesinin son fıkrası… Hiçbir şey demedik. 138, 153’e göre daha mı aşağıda? Bizler diyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir. Yasama, yürütme, yargı hukuk içerisinde kalacaktır. Ancak biz biliyoruz ki, 90’lı yıllarda başörtüsü zulmüne bırakın kanun, yönetmelik bir uydurma gerekçe ile alkış tutanlar, 367 meselesinde alkış tutanlar bizlere hukuk dersi veremez.”

AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin şunları dile getirdi:

“BİR GRUP MİLLETVEKİLİ MECLİS’İ TERÖRİZE EDEREK İŞ ÇIKARABİLECEĞİNİ ZANNEDİYOR”

“Genel Kurul’da şu an söylenen şey ‘Biz bunu duymadık, duymadığımız için yok hükmündedir deniyor. Zaten bence duyulmaya dair bir irade yoktu. Burayı bir işgal etme hali, işgal sırasında Meclis Başkanvekiline karşı son derecede yakışıksız tutumlar. Kendisine anayasa fırlatmak… Anayasa fırlatmak için değildir okunmak içindir. Dün burada Başkanlık Divanı’nın iradesinin okunmasına dahi tahammül olmadı. Bir grup milletvekili Meclis’i terörize ederek iş çıkarabileceğini zannediyor, Meclis’in asli dili kelimelerdir, hukuktur. Dün burada yapılan da anayasaya uygun olarak bir eylemledir, her şey hukuk zemininde varlık kazanmıştır.”

MHP Grup Başkanvekili Muhammed Levent Bülbül, şunları kaydetti:

“ANAYASA MAHKEMESİ HADDİNİ HUDUDUNU AŞMIŞTIR”

“Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararı gerekçe göstererek onun gerekçe kısmındaki ifadeleri esas alarak, sanki Anayasa Mahkemesi kararlarının gerekçelerinde ifade edilen hususlar kutsal birer metinmiş gibi bir muamele yapılarak işinize gelinen gerekçelerin kabul edilip işe gelmeyen gerekçelerin reddedildiği bir anlayışla bugün hukuki zeminde tartışma yaptığını ifade etmek doğru bir yaklaşım olamaz. Anayasa Mahkemesi norm ihlas edemez. Bugün Meclis’in uygulamasına hakim olan kanun metinleri, hukuki metinler Anayasa’dır, İçtüzüktür. Meclis’in yaptığı işlem son derece açıktır ve hukuka uygundur. İşinize gelen hükümleri, gerekçeleri kendinize kabul edip arkasından işinize gelmeyen gerekçelerden de burada bahsederken lütfen samimi olalım. Dün başörtüsüyle alakalı Anayasa Mahkemesi’nin verdiği gerekçelere paçavranın muamelesi yaparken bugün kalkıp da bu gerekçelerle ilgili olarak da bunlara ait hükmü vermek, ona o şekilde bir değer biçmek doğru bir yaklaşım değildir. Anayasa Mahkemesi haddini hududunu aşmıştır. Bunu aşmaz diye bir durum da söz konusu değildir. Kesinleşmiş kararın üzerinde Anayasa Mahkemesi kendini bir temyiz makamı olarak görmüştür.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir